‘Komşu’ hiç bu kadar detaylı anlatılmadı: Bir başka Yunanistan

Kasım ayının ortasında uzun yıllardır ulusal basında gazetecilik yapan bir arkadaşımın, bir başka deneyimli TV’ci ve basın iletişim ustası arkadaşla oluşturduğu Kassandra ziyaretinin parçası haline geldim.
Komşu dostluğu, Kassandra’da fotoğrafa yansıdı. Mustafa Kemal Çolak (Gazeteci), Halil Okşit (Otoajanda.com Yayın Yönetmeni, Vasilis Avramidis (Kallitea Belediye Başkanı), Tanyel Yılmaz (Ajans Başkanı), Leonidas Papavasiliu (Afytos Belediye Başkanı)
Tanyel, adeta Aleksandrapolis, Gümülcine, Iskece, Kavala ve aradan uzanıp Kassandra yarımadasının bir bileni olmuş. Başta TÜGİAD olmak üzere Türk iş dünyası ile Yunan iş dünyası arasında mekik dokuyan bir gönüllü elçilik yapıyor… Birazdan klavyeyi ona tamamen devredeceğim. İsim isim belediye başkanlarından otelcilere tavernacılardan garsonlara geniş bir komşu bilinirliği edinmiş.

 

Paha biçilmez yolculukların ve üzüm kokan çok özel geleneksel Tcipuro gecelerinin davetlisi haline gelmiş. Bizi de kattı kışa dönen bir sonbahar haftasının üç gününe…
Neyse Ben satırları Tanyel’e devrediyorum. Daha fazla o lezzeti bozmayayım. Benimki bir girizgah boyutunda kabul edilsin. Sevgili dostum Tanyel Yılmaz’ın kaleminden Yunanistan’ı takdimimizdir:
Gidip geldiğimiz, turistik mekanlarından öteye pek geçmediğimiz, bedava plajları, mezeleri, uzosu, sakin ve pürüzsüz alfaltlı İpsala-Selanik yolu üzerinden ezbere bildiğimiz görünür Yunanistan’ın bir arka sokağını anlatıyoruz.
Tatil veya motosiklet sürüşü. Hangisi ile yola çıkarsanız çıkın. Size bu kez taa içinden bildiriyoruz. Neredeyse adım adım, lokanta lokanta, sokak sokak İstanbul-Kassandra rotası. Nerelere uğramalı, nerede ne yemeli, hangi yolu kullanmalı hepsi “Bir Başka Yunanistan” yazısının içinde.
Yunanistan, hem otomobille hem de motosikletiyle gezmeyi sevenler için çok keyifli rotalar vaad ediyor. Sizin beklentileriniz önemli… Otoyolda motorunuzla süratli bir yolculuk istiyorsanız bu konuda yeterli bir alt yapı mevcut ve İpsala sınır kapısından çıktığınız andan itibaren bu keyfi yaşayabilirsiniz. Ancak yazımızın konusu biraz alternatif yollar…

 

Yunanistan’da Egnatia Odos otoyolunun iki yanında da çok keyifli yollar var. Biraz bu yollardan söz etmek istiyoruz… Yollardan biri sahili takip ederken birisi Rodop dağlarının eteklerinden dolanıp giden yöre sakinlerinin deyişiyle Yaka yolu… Otoyolda ortalama 1.20-1.70 Euro ödediğiniz gişeler bu yollarda bulunmuyor. Gelin beraber keşfe başlayalım…

 

İpsala’dan geçtikten hemen sonraki ilk durak Alexandropolis (Dedeağaç)… Türklerin en sık gittikleri, en yoğun bulundukları yer… Kent içinde, sahilde ve Makri tarafında pek çok yeme-içme ve eğlenme olanağı bulunuyor. Kent merkezindeki Room 6, gün boyunca cafe olarak hizmet veriyor, gece 12’den sonra ise arka taraftaki salonun kapıları açılıyor ve tadına doyulmaz bir bouzuki gecesi sizi bekliyor.

 

Kent merkezinde otomobil park yeri bulmak tüm Yunan kentlerinde olduğu gibi burada da sorun, motosikletler biraz daha şanslı bu konuda… Alexandropoli yaz kış 12 ay ziyaret edilebilecek bir yer. Otoyola çıkmadan yaklaşık 20 km sonra Makri var, şirin bir sahil kasabası ve burada çok lezzetli deniz ürünlerini deneyimlemek mümkün… Biz bamya kızartmasını çok sevdik. Yanında caciki ile geliyor.

 

Makri’den çıkınca Maronea bölgesindeki yan yolları izleyerek yaklaşık 20 km mesafede Şapçı köyünü ziyaret etmenizi öneririz. Burada Melissa lokantasında yemek yiyebilirsiniz. Alkollü araç kullanmamaya dikkat etmenizde hem kendi güvenliğiniz hem de trafik polislerinin kontrolleri açısından fayda var.

 

Uzo ya da Tcipuro (benim tercihim Horis dedikleri anasonsuz olanı, batıya gittikçe Grappa da diyorlar) içmek isterseniz tadımlık alacağınız Tcipuro sindirimi de rahatlatıyor, digestive etkisi var. Meze tarzını tercih etmezseniz, hemen karşısındaki dükkanda lezzetli köfteler sizi bekliyor. Köyün çıkışındaki cafeden de fredo expresso alabilirsiniz. Şekersiz istiyorsanız sketo demeniz yeterli… Ama zaten insanlar Türkçe de biliyor çoklukla…

 

Buradan sonra yol üzerindeki ilk durak Gümülcine… Gümülcine Türk ve Yunan kültürünün çok keyifli buluştuğu bir kent. Sosyal yaşamı, özellikle de gece hayatı pek renkli… Bunda kuşkusuz buradaki üniversitenin etkisi çok yüksek. Gittiğiniz hemen her yerde Türkçe menü ya da Türkçe konuşan birilerini de bulacaksınız.
Gümülcine’de biraz zaman geçirmek güzel olur. Burada da yeme-içme bakımından güzel seçenekler sizi bekliyor. Özellikle kent merkezindeki cafeler, sevgili Yanni’nin işlettiği Glikanisos ya da adını anımsamadığım ama Mikel Cafe’nin arkasındaki minik meydandaki balıkçı lokantasını tercih edebilirsiniz. Sulu yemek isterim diyenler için yaklaşık 50 metre ötedeki lokanta başarılı bir tercih olur. Çay içmek isteyenlere Türklerin işlettiği Gençlerbirliği Bahçesi’ni öneriyorum.

 

Çukurkahve buradaki ünlü mekanlardan birisi ancak Glikanisos’un hemen köşesindeki Ünal’dan kahve içip onun sohbetinden mahrum kalmamanızı öneririm.
Tesbihe meraklı olanlarını için de Tesbihçi Tevfik tek adres… Ünü Gümülcine’yi aşan Tevfik ve eşi güler yüzleri ve içten sohbetleriyle sizleri bekliyor olacak. Dükkanında paha biçilemeyen 200 yıllık kehribar tesbihler meraklılarının dikkatini çekecektir.
Gümülcine çıkışında iki yoldan birisini tercih edebilirsiniz; gidişte birini dönüşte diğerini izlemenizi öneririm. Sahil tarafından gitmek isterseniz, İskeçe (Xanthi) çıkışına doğru gidip, kent çıkışında ne sola otoyola ne de sağa Lasmos (Yassı köy) yoluna girmeden Fanari istikametini izleyiniz.
30 km kadar sonra Fanari’ye ulaşacaksınız. Şirin mi şirin bir balıkçı köyü, güzel plajları var, ben genellikle Limani lokantasını tercih ediyorum ancak farklı tercihler olabilir elbette. Özellikle akşam saatlerinde çok güzel fotoğraflar çekebileceğiniz bir bölge. Burayı biraz açmak istiyorum. Gümülcine’nin sahil kesimi dev bir sulak havza ve burası kuşların beslenme, barınma ve konaklama alanı.
Dolayısıyla kuşların korunması amacıyla sivrisinek ilaçlaması yapılmıyor. Ancak bu doğa size çok şey vaad ediyor… Fanari’den çıkıp Xanthi (İskeçe) istikametine gittiğiniz zaman yol ayrımından sola döndükten 5-6 km sonra Porto Lagos’a yaklaştığınızda solda göl üzerindeki kilise binalarını göreceksiniz.
Burada 15 dakikalık bir ziyaret, fotoğraf çekiminden hoşlanacağınız düşünüyorum. Gölün üzerindeki ahşap köprü/yoldan yürümek bile çok güzel. Dönüş yolunda buranın marketinden alış veriş yapabilirsiniz. Bu kilise, Halkidi’deki kadınların girmesinin yasak olduğu ve yabancıların da özel izinle girebildiği Yunanlılar tarafından kutsal kabul edilen Athos dağındaki manastıra bağlı.
Marketinde Athos’daki keşişlerin ürettiği zeytinyağı, zeytin, bal, şarap, uzo, Tcipuro ya da el emeği ürünler satılıyor. Yunanistan’da kilise devletin bütçesinden, yani ödenen vergilerden para almıyor. Bu nedenle bu tarz üretici faaliyetlerle gelir temin ediyorlar.
Sahil yolunda devam ederek, Porto Lagos’a ve 20 km sonra da Xanthi’ye (İskeçe) ulaşabilirsiniz. İskeçe, büyük bir kent ve özellikle old town levhalarını izleyerek eski kente çıkabilirsiniz. İskeçe’de göreceğiniz şey yine sosyal bir hareketlilik olacak.
Eski kentte Meze Bar lezzetli yemekleri ile muhteşem. Ama biraz daha lüks bir yere gitmek isterim diyorsanız dağ yolundan çıkarak yukarıdaki bir restoran da (adını anımsamıyorum ben pek memnun kalmamıştım) size uygun olabilir. Bir diğer seçenek de Yaka yolundan gelirken içinden geçeceğiniz Kimmeria köyü olabilir.
Akşam saatlerinde köy meydanına masalar kuruluyor ve çok lezzetli etler hoşunuza gidebilir. Buradan yaka yoluna geçelim; Gümülcine çıkışında sağda Iasmos levhasını takip ederseniz keyifli bir doğadan, Rodop dağlarının eteklerini izleyerek vadiler, nehirler gibi manzaralar eşliğinde bir seyahat sizi bekliyor.
Gümülcine’den 15 km mesafedeki Iasmos (Yassıköy) bir Türk köyü ama bölgede her yerde Türkler ve Yunanlılar zaten beraber yaşıyorlar ve kimin Türk kimin Yunanlı olduğunu anlamak kolay değil. Yassıköy’den sonra da Kimmeria ve İskeçe var elbette… Bölgede henüz tanınmayan Meteora dedikleri mağaralar ve özellikle Mayıs ayında oğlak ama hemen her mevsim de Keçi etini çok lezzetli pişirdiklerini belirtmem lazım.
İskeçe’deki tarihi kentte çekeceğiniz muhteşem fotoğraflar, kahveler ve içkiler için şimdiden teşekkürleri kabul ediyorum. Ancak iyi bir otelde kalmak istiyorsanız henüz İskeçe’de birkaç butik otel dışında başarılı bir deneyim yaşamadım. Affınızı diliyorum ve eğer önereceğiniz bir yer olursa memnuniyetle deneyimlemek isterim.
İskeçe’den sonra yan yoldan gittiğinizde kısa bir süre (20 km civarı) harika bir doğa parçasından akıp giderken sağ tarafta Paradisos (Cennet) köyü tabelasını göreceksiniz. Mevsimine bağlı olarak burada da mola verebilirsiniz. Köyün içinde kışın da açık olan tavernada yemek yerken (Yuhu şimdi İngilizce de bilmezle ne yapacağız şimdi?) derken karşımızda 70 yaşlarındaki taverna sahibini akıcı Türkçesiyle bulduk.

 

Babası mübadelede Samsun’dan kopup geldikten sonra dünyaya gelmiş ve Türklere çok kızgınmış çocukluğunda… “Babama büyüdüğümde elime tüfek alıp Türkleri öldüreceğimi söylerdim; bana kızardı, (yapma oğlum onlar Adam, büyüyünce anlayacaksın) derdi. Evlerinde hep Türkçe konuşulurmuş ve o nedenle Türkçeyi belki de pek çok Türkten bile iyi kullanıyor. Bizimle sohbeti o kadar sevdi ki, masamıza oturup bizimle Tcipuro içti, mutlu oldu… Biz de mutlu olduk.
Yolun bundan sonraki kısmında yan yollar fazla iniş çıkışlı ve doğa biraz daha sertleşiyor. Bu nedenle Kavala’ya kadar yaklaşık 40-50 km yolun ciddi bir kısmını otoyoldan gitmenizi öneririm. Tabi buradan sonra Drama var, malum köprüsü türkülerimize konu olmuş Drama… Zamanınız müsait ise Drama’yı gezmek çok keyifli olacaktır; ama zamanınız sınırlıysa size 3 saate mal olacak bu güzergahı başka zamana bırakabilirsiniz.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.