Hani bir AB vardı ya…

Türkiye 1996 yılında Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği anlaşması yaptığında fazlasıyla sevinç, bir o kadar da soru işaretleri vardı kafalarda. 1987 yılında yapılan tam üyelik başvurusunun ardından ‘biraz tersten başlayan bir süreç’ olsa da en önemli adımdı. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in “En geç 1998’de tam üyeyiz” sözleri o günler için de ‘olağanüstü’ iyimser bir tavırdı tabii… Ama şu çok önemliydi. Hep içeride maç yapmaya alışmış Türkiye ekonomisi bir anlamda deplasmana çıkacaktı.

Geçen 19 yılda otomotiv tarafında ne mi oldu?

Çok şey…

Başka türlü olabilir miydi? Karl Marx’tan bir gönderme: Tarihte ne olduysa öyle olması gerektiği, başka türlü olamayacağı için öyle olmuştur?

Peki iyi mi oldu?

Gümrük Birliği iyi mi kötü mü oldu sorusunun yanıtını tarihe bırakalım, ama ilk 19 yıllık sonuçlar özellikle Türk otomotiv sanayii için göz doldurduğunun altını çizelim. Herşeyden önce Türkiye, dünyaya satabilecek kalitede üretim yapmaya, ürettiğini satmaya başladı.

Özellikle 2000’li yıllarda yatırımlar art arda geldi.

1996’da 329 bin olan üretim adedi 2014 yılında 1 milyon 218 bin adede yükseldi.

1996’da neredeyse ‘sıfır’ noktasında olan otomotiv ihracatı 2014 yılında 22.2 milyar dolara ulaştı. Sektördeki dış ticaret dengesi hep ihracattan yana fazla verdi ve vermeye devam ediyor.

‘Seni yeneceğim gümrük birliği!’ diyen otomotivci belki açık ara galip gelmedi ama Türk otomotivini dünya birinci ligine çıkarmayı bildi.

Avrupa, Türk otomotivinin ana pazarı haline geldi. Türk otomotivi özellikle hafif ticari araçta sadece Avrupa’nın değil dünyanın en önemli merkezlerinden biri oldu. Hâlâ da öyle…

Hepsinden önemlisi de otomotivde ‘Türk Malı’ imajını kaliteyle anılır hale getirdi.

İç pazar da durmadı tabi. Otomobilde ithalatın payı yüzde 80’e dayansa da 1996’daki 337 binlik pazar 800 binleri aştı.

Bütün bu konserve bilgilerin üzerinden niye mi geçtim?

Uzun süredir, ‘Ey Avrupa sen kimsin! Oraya gelirsek var ya’ tarzı atarlanmalar dışında AB ile müzakereler konusunda hiçbir şey duymaz olduk. Bir dönem ezberlediğimiz Kopenhag, Maastricht, müktesebat, fasıla, uyum yasaları vs kelimeleri unuttuk. Artık AB tarafından “AB’ye girmeniz zor” cümleleri bile telaffuz edilmiyor.

Bırakın iyimser açıklamaları, ben AB’nin “Bu şartlarda AB’ye girmeniz çok zor” tarzı kötümser cümlelerini duymayı bile özledim…

Duysam, hâlâ bir yaşam belirtisi var diyeceğim…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.