Anadol STC 16 efsanesi 8 yıl sonra ortaya çıktı

Türkiye’nin en önemli yerli otomobillerinden biri Devrim ise biri de Anadol’dur. Devrim’in hikayesi ayrı bir konu. Filmi bile çekildi. Biz Anadol STC 16 ile ilerleyeceğiz. Bu markanın son 27 tane kalmış STC versiyonlarından birisi 8 yıl kapalı bir barakada gizlenip, keşfedilen nadide örneklerinden biriyle, hayata döndürülen bir başkasının hikayesini anlatalım. Önce Anadol’un nasıl ortaya çıktığını kısaca hatırlayalım.

Vehbi Koç’un İsrail’e yaptığı bir seyahatte fiber malzemeden araba yapılabileceğini öğrenmesi ile süreç başlar. İngiliz Reyland firmasının prototip olarak ürettiği araçlardan biri olan Anadol A1 adını verdiğimiz otomobil imal edilmek üzere satın alınır. Motor ve mekanik olarak tamamen Ford olan Anadol markası aslında Türk otomobili değildir.

Ekber Onuk, Eralp Noyan, Ali İhsan İlkbahar, Atilla Argat, Kadri Nicef ve daha adını yazmadığımız bir çok mühendis tarafından imal edilmiş bir arabadır. Vehbi Koç’un damadı Erdoğan Gönül’ün spor araba merakı ve isteği üzerine bir proje başlatılır. İtalyan tasarım stüdyolarında tasarımlar çizdirilir ama hiç biri beğenilmez. İşte tam bu noktada Ferrari de çalışmakta olan Eralp Noyan’a bu proje teklif edilir. Eralp Noyan Anadol fabrikasında Anadol STC 16 tasarımına başlar ve onay alır. Anadol A1 şasesi yaklaşık 60 cm kısaltılarak, tamamen sıfırdan dizayn edilen STC kaportası ile birleştirilir. Dönemin moda hatları ve çizgilerini yansıtan STC-16  Nissan 240Z modeline benzerliği de gözden kaçmıyor.

Bir Anadol meraklısı ve eski ralli pilotu Kadri DİKBAŞ ile STC-16 efsanesini konuştuk. Dikbaş, tarihin tozlu-eski sayfalarında kalan, Anadol tarihine ışık tutacak ve tozlu barakalarda saklanan Anadol STC 16 modelini bulup, hayata döndürmesiyle gurur duyuyor.

Kadri Dikbaş’ın Türkiye çapında yıllar boyu STC aramış ama satılık levhası konulan birini bulamamış. Sahipleri satmadıkları için bu arayış uzun yıllar sonra evinin 100 metre ilerisinde kapalı bir garajda kimsenin bilmediği bir STC’nin ortaya çıkması ile tekrar alevlenmiş. Kadri Beyin eşi Figen Hanım, STC arayışına kulak misafiri olmuştur. Resimlerini görmüştür. Böyle bir otomobilin yerini bildiğini ve hatta bir keresinde de gördüğünü söyler. Aranan kan bulunur gibidir sanki. Dikbaş ailesi, eski ralli pilotlarından Güngör Basat’ın sahibi olduğu 35 FT 382 plakalı ralli parkurlarında yarışmış STC’ye talip olur.

Önce uzun süre sahibi satmaya yanaşmaz. Sonra da başka birine satmasıyla hayaller yıkılır ve arayış devam eder. Bir gün İstanbul’dan bir telefon gelir; Kadri Beyin bir arkadaşı, yol kenarında atıl vaziyette yıllardır yatan bir  STC olduğunu söyler. Hemen hazırlık yapılır, aracın yanına gidilir. Gizemli STC bulunur; seri üretime girmemiş gri renkli, KY plakalı ve yarışlar için hazırlanmış bir araçtır.

Aracın geçmişi araştırılır ve Türk otomobil endüstrisinin en önemli isimlerinden biri olan Ekber Onuk’un yarışlar için hazırladığı özel bir araç olduğu ortaya çıkar. Onuk, çocuklarının ismini plakasına yazdığı bu araçtan oğlunun kaybından sonra uzaklaşmıştır. Araç bir kaç el değiştirdikten sonra kaldırımda bulmuştur kendisini. Satın alınır…

STC toplanmak üzere İzmir’e getirilirken bir siyah Mercedes tarafından önü kesilir ve işler gittikçe ilginçleşmeye başlar. Siyah Mercedes’teki emekli albay Uğur beydir. O da bir STC fanatiğidir.

Bu sayede bir dostluk başlar. BU özel STC’nin yenilenme süreci büyük bir hızla ve zorlukla devam ederken, Ekber Onuk’tan alınan bazı bilgiler KY plakalı STC ‘nin gizemini daha da artırır. Özel olarak hazırlanan bu gri STC, fabrikadan çıkan 176 adetlik seriye dahil olayan bir araçtır ve tamamen özel olarak imal edilmiştir.

Yarış arabası olan gri STC toplanmış ve bitmiştir artık. Kadri Dikbaş’ın kapalı garajında muhafaza edilirken, terk edilmiş başka bir STC haberi gelir ve yeni bir proje için çalışmalar başlar. Bu çok özel KY plakalı gri STC’yi Kadri Dikbaş başka bir STC fanatiğine satar. Yeni bir STC’ye yeni bir yoğun bakım süreci bir kez daha başlar. Yıllar önce yollarını kesen o siyah Mercedes’teki Uğur Bey’in kendi STC’sini toplamaktan vazgeçtiği öğrenilir ve Anadol STC 16 satın alınır. Yine yeniden restorasyon işleri start alır.

Oldukça hırpalanmış ve orjinaline uygun olarak yapılmamış bazı değişiklikler düzeltilerek, STC hayata döndürülür. Bu hayata döndürülen 35 KD 189 plakalı STC , “ZAMAN MAKİNASI 1973” isimli filmde de rol alır.

Zaman Makinesi 1973’ten Anadol STC’li bir sahne

STC’nin yapım aşamasının sonlarına doğru Kadri Dikbaş’a bir telefon ile Mehmet Ali Dündar isimli STC sahibi bir arkadaşı arar. Dündar’ın yıllardır sahibi olduğu bilinen ve ilk günkü orijinalliğini koruyan bir STC’si vardır. Kimse aracı görmemiştir. Otomobil bilinmeyen bir garajda saklanmaktadır. Kadri Beyin yıllardır peşinde olduğu bu aracı Mehmet Bey satma kararı verdiği haberini ulaştırır.

 

Kadri Dikbaş, 8 yıl boyunca bir garajda kapalı kalan ve orijinalliğini ilk günkü gibi koruyan şu andaki plakası 35 KD 323 olan Anadol STC otomobili satın alır. Toplamda 3 adet Anadol STC 16’yı hayata döndüren Dikbaş, şu anda 1 adet Anadol STC sahibi.

Şehir veya bölge belirtmese de sahibini tanıdığı ve bir kapalı garajda muhafaza edilen bir STC’nin daha peşinde olduğunu gülümseyerek anlattı. Tüm bu restorasyonlara harcanan ciddi maliyetlerin tek amacının STC’yi yolda tutmak olduğunu ve şu an yollarda 25 veya 27 adet STC kaldığını üzülerek anlattı.

Anadol STC 16, 1973 yılında İngiltere’ye çarpışma testlerine ve yol testlerine gönderilmişti. Ayrıca Türkiye dışında da STC otomobiller var. Bunların biri İngiltere’de, biri İsveç’te müzede ve biri de Bulgaristan’da bulunuyor.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.