53 futbolcu, 53 milyon Euro…

En büyük amacı sadece ve sadece eğlence olması gereken bir oyunu, büyük başarısızlıklarla çevrelendiği halde hayatın en büyük anlamı haline getiriyoruz. Ve o anlamın içini büyük paralarla dolduruyoruz… Sonra da bir otobüsü kurşunlayıp içindeki bir alay futbolcu 'ölürse ölsün' diyebilen karakter ve ruhta insanlar çıkarabiliyoruz bu coğrafyada…

Büyük paralar deyince… Ben bazen –aslında sıklıkla- anlamakta güçlük çekiyorum. Lüks otomobil satıcıları lütfen kusuruma bakmayın. İzninizle bu hafta biraz servet düşmanlığı yapacağım. Servet düşmanlığım komünistliğimden değil ama…

Önce yine bir anıyla başlayayım.

Birkaç yıl önce Cenevre Fuarı sırasında diğer Türk gazetecilerle birlikte Koç Holding’in üst düzey yöneticilerini takip ediyordum. O sırada Koç ailesinin bir üyesi Maserati standında bir modeli incelerken, otomobilin direksiyondan vites değiştirme özelliğini görünce şaşırdı. Maserati’nin bu özelliğini bilmiyordu –bilmesi de gerekmiyordu-  Gruptaki birkaç gazeteci bu duruma çok şaşırdı. Bende ise çok farklı bir etki yarattı. Çok sempatik buldum. Kafamda hemen bir senaryo oluşmuştu zaten. Bu senaryo gerçeğine bire bir uyar mı bilmem. Düşünsenize Türkiye’nin büyük holdinginin patronlarından birisiniz. Maserati’yi satan şirket sizin. İsteseniz ülkedeki bütün Maseratileri sıraya dizebilirsiniz… Ama belli ki dizmemiş, merak bile etmemiş…

Sonra dönüyor bakıyorsunuz daha 2-3 yıldır futbolculuk mesleğini icra eden birinin aldığı, eşlerinin altına çektiği Lamborghinilere, Ferrarilere… Futboldan anlıyormuş, futbolcuları çok iyi tanıyormuş gibi yapmayacağım. Ama rakamların ne ifade ettiğini az çok çıkarabiliyorum. Futbol denen bu garip oyunun dinamikleri bu ülkenin gerçeklerine çok aykırı.

Ben şu denklemi ‘kadın aklımla’ bir türlü çözemiyorum.  Babadan, anadan, eşten, piyangodan değilse parayı getiren çok çalışmak, dolayısıyla da başarılı olmaktır. Yıllardır hem içeride ve hem dışarıda hem kulüpler, hem milli takım bazında zirveye çıkan başarısızlıklar birilerini nasıl parasal olarak zirveye taşıyabiliyor… Bireysel yeteneklerin ne olursa olsun, kolektif bir iş yapıyorsan, başarı da getiri de kolektif olmalı. Kolektif  başarısızlıklar, nasıl oluyor da o bireysel yeteneklere devasa derecede yol, su, elektrik olarak dönebiliyor. Hem de kulüpler bu kadar borç içinde yüzerken…

Mesela nasıl bir futbolcu, müstakbel eşine Bağdat Caddesi’nde 2.5 milyon dolarlık ev alabiliyor, nasıl bir de içine 250 bin dolar harcayabiliyor… O futbolcunun bindiği otomobili düşünün bir de…

Mesela bir futbolcu eşine 2.5 milyon TL’lik, bir diğeri 1.8 milyon TL’lik Lamborghini alabiliyor.

Geçen hafta yine bir futbolcuyu 600 bin liralık 4X4’ünün içinde görünce yine ‘el insaf’ dedim. 600 bin lira nedir ki demeyin. Kimbilir kaçıncı 600 bin liradır o…

En yakın örnek olduğu için dile getiriyorum. Beşiktaş’ı eleyen Belçika’nın o tablo gibi şehri Brugge’ün piyasaya değeri 53 milyon Euro. Türkiye’de 53 futbolcunun sahip olduğu gayrimenkul ve otomobilleri alt alta sıralasak iddia ediyorum ki bundan fazla eder…

ÜNLÜ FUTBOLCULARIN OTOMOBİLLERİ

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.