En sevdiklerimizi arkamızda bırakabildiğimizde…

 

 

Bakmayın böyle romantik bir başlık attığıma. Konu gayet reel. Önce sorularla başlayayım… 

 

Sizce medeniyet nedir? Refah mı medeniyeti getiriyor, medeniyet mi refahı? İnsanı medeniyete ulaştıran yolculuk ne kadar sürer? Biz ülke olarak bu yolculuğun neresindeyiz peki? 

 

Sorular sorular… 

 

Mutluluğun resmini yapamam ama size medeniyetin tarifini yapabilirim. Bizzat tanık olduğum bir olayla. Olay da değil aslında. Sadece bir an. Keşke fotoğrafını çekebilseydim. Ülkeyi net hatırlamıyorum. Sanırım Hollanda’ydı.

 

Belki bisiklet imajının baskınlığı yüzünden Hollanda diye kalmıştır aklımda. Almanya da olabilir. Ama kesin olarak Batı Avrupa'da bir yerlerde.

 

Şehir içi, yoğun trafik. Hem yaya hem araç trafiği açısından.

 

Önde kadın bisikletiyle gidiyor. Adeta uçuyor.

 

Arkada iki oğlan çocuğu. Onlar da bisikletli. Biri 9-10 yaşlarında, diğeri 6-7…

 

Çocukların sırtlarında okul çantaları. Belli ki anneleri çocukları okula bırakıyor. Kadın çocukların önünden güvenli bir şekilde ilerliyor. Çocuklarını göremiyor olmaktan belli ki hiçbir endişe duymuyor.

 

Üzerlerine ‘bencil, dikkatsiz, saygısız, kurallara uymayan, egosantrik vs’ bir sürücünün kullandığı bir aracın çıkması ihtimalini hiç mi hiç düşünmemek ne büyük bir özgürlük. Benim için, bizim için ne kadar da ütopik bir manzara. 

 

 

Yüksek kaldırımları aş da gel!

 

Siz hiç bu ülkede araç trafiğinin olduğu herhangi bir yolda böyle bir manzaraya tanık oldunuz mu? Ben olmadım.

Geçelim kenar mahalleleri, Nispetiye’de, Bağdat Caddesi’nde, Bebek’te gördünüz mü? 10 yaşındaki kızımı sakin araç trafiğinin olduğu yollarda dahi bırakın bisitlette, yürürken bile arkada bırakamıyorum. 

 

Bu sahneye tanık olduktan sonra kafamdaki 'medenilik' tarifi hep bu oldu. Bir gün ben de çocuğumu bisikletle okula bırakabildiğimde, çocuğumu görüş sahamın dışına endişe duymadan çıkarabildiğimde, herşeyden de öte bisikletle çocuğumu okula bırakmanın kafamdaki eşanlamlısı 'ölüm, sakat kalma tehlikesi' olmadığı zaman Türkiye'nin gerçekten medenileştiğine inacağım. Bu noktaya gelebilirsek zaten her alanda medeniyet çizgisini aşmış oluruz zaten. 

 

Medeniyet diyebilmem için bana bu kadarı yeterli. Ama bir adım ötesi de var. Birkaç ay evvel Danimarka’da, Kopenhag’da gördüm. Bisiklet veya yaya yolu değil, bebek arabası yolu. Şehir merkezindeki kaldırımlarda sadece bebek arabalarının seyrettiği bir bölüm ayrılmış. Benim 10 yıl önce yaşadığım gibi, bebek arabalarıyla yüksek kaldırımları aşmak konusunda ustalaşanlar kafamızı taşlara vurmayalım da n’apalım!

 

İnsanlar böyle şeyleri düşünebildikleri için mi medeni oluyor, yoksa medeni oldukları için mi böyle şeyleri düşünebiliyor? Bir de böyle denesek. Ormanın bütünüyle değil ağaçlarla tek tek uğraşmak gerekiyordur belki de. 

 

Duble yol duble medeniyet mi?

Medeniyet yolculuğumuzun neresinde olduğumuz konusunda bir fikrim var. Ama o fikir hiç iç açıcı değil. Bir dönem Antalya’da trafik kazasında ölen turistlerin büyük bir bölümünün hayatını kaybetmesinin nedeni yaya geçitlerindeki durmayan sürücüler yüzündendi. Hala öyle mi bilmiyorum. Ne yapsın garipler, kendi ülkeleri gibi sanmışlardır. Türkiye’de birçok sürücü yaya geçitlerini yol süsü sanmaya devam ediyor. Birçok yaya geçidi hız tümsekleriyle bile destekleniyor.  Bugün ortalama gelişmişlikte bir ülkede yollar adeta konuşur. Sağa ya da sola dönecekseniz kaç metre önceden şeridine gireceğinizi, döner kavşakta önceliğin kime ait olduğunu falan filan hep anlatır yollar size. Sürücüler de yayalar da yolların anlattıklarını dinler ve riayet eder.  Biz de ise ne yollar meramını anlatabilir,  ne sürücüler ve yayalar onu pek dinler… 

 

Neydi son  dönemin siyaseten popüler söylemi: ‘Yol medeniyettir…’  Duble yol duble medeniyettir. Yersen!

 

Belma Toprak

 

 

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.