Bosch’un otonom stratejisi

 

Alman devi  Bosch tarafından geliştirilen, 0-60 km hız arasında yarı otonom sürüş imkanı sağlayan “yoğun trafik destek sistemi”ne sahip otomobiller 2015 yılında birçok araçta trafikte olacak.

Böylece  sıkışık trafikte, dur kalk şeklinde yol alan sürücüler, otomobile hiçbir müdahalede bulunmadan farklı işlerle meşgul olabilecekler.

Sıfır kazaya giden yolda, 2020 yılında yüksek derecede otonom sürüş ve 2025 yılı itibarıyla da tam otonom sürüş dediğimiz sürücülerin yolcu olacağı döneme girilecek.

 

Kazasız bir dünya

 

Bosch CEO’su Volkmar Dener otonom sürüş konusundaki görüşlerini şöyle özetliyor:

“Otonom sürüş en basit tabirle, otomobillerin sürücü müdahalesine ihtiyaç duymadan kendi kendine gidebilmesidir. Tabi burada kendi kendine gitmekten kastımız düz bir yolda ilerlemek değil. Manevra yapmak, trafik işaretlerine uyarak ilerlemek, dönüş yapmak ve en önemlisi diğer araçların hareketlerini gözlemleyip ona göre tepki vermek, örneğin öndeki araç durduğunda aracımızın kendi kendine frene basıp durması, yol açıldığında ise ilerlemesi anlamına geliyor. Tabi bu sistem sürücülere inanılmaz bir rahatlık sağlıyor. Öte yandan Bosch olarak tüm bu teknolojiyi geliştirmemizin temel nedeni sürücülere rahatlık sağlamak değil..”

 

Otomatik park da önemli

 

Bosch’un amacının ürettiği teknolojiler ile sıfır kazaya ulaşmak olduğunu kaydeden Dener, ”2014  sonu itibarıyla, artık akıllı cihazlar vasıtasıyla tamamen otomatik park yapma mümkün olacak. Özellikle büyük şehirlerde tüketicilere ciddi bir fayda sağlayacağını düşünüyoruz. Bunu, otonom sürüşe giden yolda bir devrim olarak görüyoruz. Otonom sürüşe de, önümüzdeki yıllarda kademe kademe geçiş sağlayacağız. Örneğin, trafikte dur kalk konumunda 0-60 km arasındaki sürüşü artık yoğun trafik destek sistemiyle otonom olarak 2015 yılında yapabilir hale geleceğiz. Bu sırada iPadinizden ya da telefonunuzdan ister maillerinizi cevaplayabilir, ister internette rahatça sörf yapabilirsiniz” dedi.

 

10 yılda ancak olur

 

Otonom sürüşte  çok mesafe kat etildiğini kaydeden Demer şöyle devam etti:

“Bir sistemin prototipini yaratmakla seri üretim hattından çıkmış bir aracı satmak arasında çok fark var. Her şeyden önce geliştirdiğimiz sistemleri durmaksızın test etmemiz gerekiyor. Bu çalışmaları hafife almamak ve uzun bir süreç gerektirdiğini unutmamak gerekli. Bir diğer nokta da ticari boyutu. Bu boyutta da, geliştirme sürecini otomotiv firmaları için yüksek cazibeye sahip adımlara bölmek. Bosch olarak, hâlihazırda otomatik park destek ve trafik sıkışıklığı destek sistemlerini de geliştirmiş durumdayız. Bu teknolojiler, söz konusu sistemlerin teknik olgunluğunu sürekli olarak artırırken deneyim kazanmamıza da imkân verdi. Ticari anlamda da beklediğimiz etkiyi yarattı. Tüm bunlar paralelinde şehir içinde tam otonom sürüş gelecek on yılda göreceğimiz bir şey diyebiliriz.”

 

Hukuksal ve sosyal durum

 

Siyasetçilerin, tam otonom sürüşün güvenli olduğu izlenimine sahip olmaları halinde  verdikleri desteği sürdüreceklerini söyleyen Dener  otonom araçlarda da kaza yaşanması senaryosu ile ilgili şunları aktardı:

“Sanırım, tıpkı diğer herhangi bir güvenlik sisteminde olduğu gibi, tartışmanın olumlu ve olumsuz yanlarını ölçüp biçmeye odaklanmak gerekecek. Örneğin, hava yastığını ele alalım. Bu, gerçek bir lütuf oldu, ancak yarardan çok zararının dokunabileceği durumlar da bulunuyor. Buna rağmen, toplum hava yastığının faydalarının düşük miktardaki riske çok daha ağır bastığına karar verdi. Bence aynı durum otonom sürüş için de geçerli olacak. Bununla birlikte, bir bilgisayara kısmen etik değerlendirmeler temelinde karar vermeyi öğretmek düşünebileceğimiz en büyük zorluklardan birini oluşturuyor. Örneğin, bilgisayarın birine çarpmak ile bir nesneye çarpıp durarak sürücüyü riske atmak arasında bir seçim yapmak zorunda olduğu durumlar ile karşılaşılabilir. Bununla birlikte, böyle bir durumda sürücünün de doğru şekilde tepki vereceğinin de bir garantisi yok.”

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.