‘Ara eleman’ olduğumuzu yüzümüze vurmasaydın be i20

 

 

Hayatın genel bir ritmi vardır. Bu ritim her özel hayat için farklı işler. Kimi bu ritme bırakır kendini. Biz ona kısaca tekdüzelik diyoruz. Siz sıradanlık da diyebilirsiniz. 

Kimisi için bu ritim hep yukarıları işaret eder. Ve belli düzene oturan bu ritim, bir gün herkesi hayatının bir döneminde zirveye çıkarır. Zirvedeki ikamet süreniz sizin performansınıza bağlıdır artık…  Benim için Tarkan’ın hayat ritminin zirveyi gösterdiği tarih 2002 yılıydı. Tarkan hayranlığı kontenjanından söylüyorum bunu. Belki Tarkan açısından zirveyi bugünkü yaşadıkları ifade ediyordur, kim bilebilir?

 

TARKAN’IN HAYAT RİTMİ

 

Ne ilgisi var? Şöyle bir ilgisi var: 2002 yılı, günlerden bir gün. Güney Kore’nin Busan şehri. Bir yandan Dünya Kupası cereyan ediyor. Hani şu Dünya üçüncüsü olduğumuz yıl. Marriott Hotel’in gece kulübü. Kulağıma tanıdık bir melodi geliyor. Hem de Türkçe. Tabii ya, Tarkan bu! Fonda Kuzu Kuzu. Klibini hatırlarsınız. Dans etmenin en çok yakıştığı erkeklerden biri olduğunu düşündüğüm Tarkan’ın beyaz gömleğiyle kıvırdığı klibi.

Türkiye’nin çıkarabileceği en önemli yıldızlardan biriydi. Bizim için yıldızdı, hala da yıldız… Ama sadece o yıllarda değil sonraki kuşaklar tarafından da tanınan bir dünya yıldızı olmaya çok yakındı. Keşke ritmi biraz daha hızlı olsaydı. 

Şimdi buraya kadar yazıyı okuduğunuz iyimserliği içinde bir ara verin diyorum ve imkanınız varsa Youtube’den bir şarkı dinleyin, izleyin.  

‘One moment in time.’ 

5 oktavlık sesin eşlik ettiği, yavaş başlayan, sonra muhteşem şekilde hızlanan, tekrar yavaşlayan, hızlanan … Hayat gibi, başarılar ve başarısızlar gibi. Bana Güney Kore’yi hatırlatır hep. Hatırlatması da çok doğal, çünkü müteveffa Whitney Houston Seul Olimpiyatları için söylemişti bu şarkıyı.

 

Hyundai-i20-Belma-Toprak-Surus-izlenimi-Ayvalik

 

 

ÖNCE OLİMPİYAT, SONRA KUPA 

 

Evet, Koreliler Olimpiyat da düzenledi. Hem de 26 yıl önce… Ondan 14 yıl sonra da Japonya ile birlikte Dünya Kupası’nı…

Sadece insan hayatlarının ritmi yok. Her şeyin ama her şeyin bir ritmi var. Dünyanın, ülkelerin, firmaların, markaların… 

Galatasaray’ın 2000 yılında UEFA Kupası’nı alışı, dünya kulüplerinde şarkıları duyulan Tarkan, Milli Takım’ın Dünya Kupası üçüncülüğü vs vs vs… Bizim ritmimiz o zaman mı zirveyi gösteriyordu, yoksa bugün mü? İçinde sanatın, sporun, bilimin giderek azaldığı bir hayat ritmi sizi mutlu ediyor mu? Beni etmiyor şahsen.  Sadece paranın yer aldığı bir ritim sizi ‘marjinal’ bir ülke olmaktan alıkoyabilir mi?

Türkiye ile en çok kıyaslamayı Güney Kore ile yapıyoruz ya… En çok da Hyundai ile… 

Yerli marka deyince hep aklımıza Kore ve Hyundai geliyor ya… 

Türk tarafının payı yeniden yüzde 30’a çıktı diye seviniyoruz ya… 

 

BİR YILDA 4.7 MİLYON ARAÇ

 

İşte o Hyundai’nin yıllık cirosu 80 milyar doları aşıyor.  Türk otomotivinde imalat sanayinin toplam cirosu yaklaşık 50 milyar TL. 

O Hyundai, geçen yıl Kia hariç sadece Hyundai markasıyla dünya genelinde 4.7 milyon araç üretip sattı.  Biz sektör olarak geçen yıl traktör dahil 1.2 milyon adet araç üretip içeride ve dışarıda sattık. 

O Hyundai, son iki yılda yaptığı yatırımlarla Çin’deki üretim kapasitesini yıllık 1 milyona, Hindistan’da 600 bine çıkardı. Brezilya’da 150 bin kapasiteli yeni fabrika kurdu. Diğer ülkelerdeki yatırımlarından bahsetmiyorum bile. Bizim Türkiye olarak traktör, ağır ticari de dahil toplam araç üretim kapasitemiz yıllık 1.7 milyon adet.

O Hyundai’nin son iki yılda yaptığı yatırımlardan kapasitesini 100 binden 200 bine çıkardığı Türkiye fabrikasına düşen pay 508 milyon Euro. Şimdi de o yatırım zincirinin en önemli halkalarından i20’yi çıkardı sahneye. 

Böyle bir ritim ülkelerin de ritmini yansıtır. Arkasına aldığı rüzgarla birlikte ülkenin popüler kültürünü de taaa öbür kıtadaki salonunuzun ortasına fırlatıp atar… 

Tıpkı Gangnam Style gibi… 

İlk söylediğimizi sonda da söyleyelim:  

Keşke ‘ara eleman’ olduğumuzu bu kadar yüzümüze vurmasaydın be i20… 

 

 

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.