1.6 – dizel – otomatik vardı: Önce 1.6, sonra dizel sekti

Bir zamanlar sihirli bir üçlü vardı: 1.6 – dizel – otomatik. Önce 1.6’nın yıldızı kaydı, sonra dizelin. Sırada otomatik var…

Bazı şeyler geride kaldı sanıyorduk. Bırakın üzerinde konuşmayı, artık aklımızın ucundan bile geçmez diyorduk. En azından ben öyle sanıyordum, öyle diyordum…

Otomotiv muhabirliği dönemim Türk otomotiv sanayiinin ve ticaretinin gelişme ve yükselme dönemine denk gelir. Basamakların birer birer değil, 3’er, 5’er tırmanıldığı yıllar. O dönemde ‘otomobil müşterisi’ sıfatına sahip kişiler arasında yer alan ben de dahil olmak üzere ‘satıcılara’ bazı soruları sormayı o kadar çabuk bırakmıştık ki…

10 yıl içinde otomobil sahipliğinin uygun finansman koşullarıyla görece olarak kolaylaştığı bir dönemi hep birlikte yaşadık… Orta sınıfı temsil eden müşteriler olarak lüks otomobil alamasak da, alabildiğimiz otomobillerin içini istediğimiz kadar doldurabiliyorduk.

Unutmuştuk satıcıya özellikle donanıma dair sorular sormayı…

Ben genellikle fiyat listesindeki ilk rakamı atlar, ikinci üçüncü fiyata bakardım. Modelin içinde ne vardır acaba diye düşünmezdim. Çünkü benim istediğim her şey muhtemelen vardır. Yoksa da onun için bir miktar fazladan para verebilirim diye düşünürdüm. Şimdi ise ‘klimayı standart donanımdan ne zaman çıkarırlar acaba’ diye düşünmüyor değilim. Zorunlu bir güvenlik özelliği olmasa neredeyse sağ ayna da donanıma dahil mi diye soracağız…

Bir dönem D’nin ilk fiyatına kadar uzanan planlarım, bugün B plus’ın ortalarında bir yerlerde ‘hayale’ dönüşmüş durumda.

Planlıyorduk, hayal etmeye başladık…

Otomobil satın alma planını, otomobil satın alma hayaline çeviren kader utansın…

********

Türkiye’de otomobil müşterilerinin ilk kriteri her zaman fiyat olmuştur. Bu hep böyleydi. Şimdi daha da böyle. Ancak ne ekonomik; hangisi uygun fiyatlı, hangisi pahalı… Birçok kişi bunlara yabancılaşmış durumda. Bir de, fiyat listeleri artık çok mu karışık ne!

Beş yıl önce 60 bin liraya epeyce dolu dolu aldığım otomobilimin bugün yenisini almaya kalksam 338 bin lira vermem gerekiyor.

Elbette ismi aynı olsa da aynı otomobil değil, ama bir fikir verebilir.

5 yıl önce 60 bin lira 19 bin Euro’ydu.

Bugün 338 bin lira ise yaklaşık 40 bin Euro.

Evet sadece TL bazında değil, döviz bazında da iki misli artan fiyatlar…

21 bin Euro’luk farkı oluşturan ise; artan vergiler, yüzde 50 ile yüzde 80 vergi dilimleri arasındaki bıçak sırtı çizgi… Güncellenmeyen matrah… piyasa şartları, zıplayan kurlar, yeni kasa, modelin yenilenmesi; yenilenince de fiyatının artması, yeni teknolojik donanımlar vs vs vs…

Bu modelin ana vatanı Fransa’daki fiyatının 25 bin Euro civarında olduğunu belirteyim.

Ve tek bir ekstrada bile faturaya eklenen binlerce lira… Mesela salgınla birlikte iyice içinden çıkılmaz hale gelen İstanbul trafiğinde artık kim manuel kullanmak ister? Kendi adıma yanıtım: “Ben istemem.” Ama otomatik vitesin bugün bana çıkardığı fazladan maliyet; neredeyse 5 yıl önceki sıfır fiyatı kadar. İnanılmaz değil mi?

********

Sihirli bir üçlü vardı bir zamanlar:

1.6 – dizel – otomatik …

Önce vergi avantajını yakalayabilmek için 1.6’nın altı modeller tercih edilmeye başlandı… 2020 yılında satılan her 100 otomobilden 94’ü 1.600 cc’nin altındaydı.

Sonra dizel, biraz da globaldeki gelişmeler yüzünden gözden düştü.

Peki geçen yıl satılan her 100 otomobilden 71’ini oluşturan otomatik vites de sihrini kaybeder mi?

Manuel ile otomatik arasında fark açılmaya devam ederse, kaybetmesi kaçınılmaz olacaktır…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.