Uganda’da kırılan arka cam

 

‘Ne yaparız, ne ederiz’ konuşmalarından sonra üç kişi cam kırıklarını toplamaya başlıyor. Sebep? Gelip geçen insanların ayağına batmasın diye.   

 

Mesleğimin ilk yıllarında da böyleydim ben. Genellikle ormanı değil, ormandaki ağaçları görürdüm. Arkasından gelsin müdür fırçaları. Yıllar geçtikçe sıradanlaştım, pardon işi öğrendim. Herkesin gördüğünü görmeye başladım. Kim uğraşacak ki artık ağaçlarla tek tek! Hepsini bir gecede hallediyoruz zaten.  

O enfes programdan aklımda en net sahneler birkaç dakikalıktı. Aslında aklımda kalan yerine, beni çok etkileyen demem lazım. Haksızlık etmeyeyim, otomobillerini nehrin karşısına geçirmek için yaptıkları el yapımı feribot da  muhteşemdi. 

10 gün kadar önce zap yaparken Top Gear’in Afrika özel bölümüne rastladım   BBC Knowledge’da. Eski bir bölüm sanırım. Ben yeni izledim. Top Gear’ın üç ismi Jeremy Clarkson, Richard Hammond ve James May, Kara Kıta’nın, Uganda, Brundi, Ruanda gibi en fakir, en geri kalmış ülkelerini dekapsayan zorlu yollarını bir BMW, bir Volvo ve bir Subaru’yla katetmeye çalışıyorlar. 

Uganda’da bir yerlerde, Clarkson’un kullandığı BMW’nin arka camı kırılıyor. ‘Ne yaparız, ne ederiz’ konuşmalarından sonra üç kişi cam kırıklarını toplamaya başlıyor. Sebep? Gelip geçen insanların ayağına batmasın diye.  Bunu  yalınayak dolaşan Ugandalılar bile yapmaz herhalde. Aklıma geçen yılın kızımın okulunda bahçeden topladığım cam kırıkları aklıma geldi. 

Hayret ettim.

En çok da neye hayret ettim biliyor musunuz? 

Bu kadar hayret etmeme!

Ben bile –evet kendimi medeni sayıyorum- bu kadar hayret ettiysem, söyleyecek laf kalmıyor.  

Soruyorum.

İçimizden hangimiz;  dağ başında, asfalt olmayan, toz, toprak, çamur, çukurlarla dolu bir yolda, hem de o kadar zor bir durumdayken, arabamızdan dağılan cam kırıkları yoldan geçen birilerinin ayaklarına batma ihtimaline karşı toplarız? 

Ben dahil. Bırakın dağ başını, hangi düzgün yolda? En fazla çocuğumuzun ayağına batma riski varsa belki…

‘O İngilizler var ya o İngilizler…’giriş kalıbıyla bir cümle aklınıza geliyorsa, unutun o cümleyi. Çünkü bu konunun o konuyla hiçbir ilgisi yok. Bu kalıbın karşısına her zaman ‘O Türkler varya o Türkler’ diye başlayan bir argüman konulur her zaman.

Yahu biz Amerika’yı keşfeden bir ümmetin torunları değil miyiz (!) Öyleysek eğer, Amerika’yı keşfetmek bir medeniyet ölçüsüyse eğer, başladığımız noktayla geldiğimiz nokta arasında niye bu kadar fark var? Ne zaman açtık arayı bu kadar? 

Amaaannnn! Niye dert ediyoruz ki? Dikeriz Everest’in zirvesine  bir cami olur biter, her şey hallolur… 

   

 

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.