Alsam mı, almasam mı?

Ben son üç yıldır her aralık ayında kendime sözde bir otomobil alıyorum. Şöyle bir 10 gün bakıyorum, araştırıyorum, fiyat alıyorum, indirim soruyorum. Sonra ne mi oluyor? Daha stokta çok otomobil vardır, kampanyalı fiyatlar bahara kadar sürer diyorum ve vazgeçiyorum. Yaza doğru hafif bir esinti daha geliyor. ‘Belki tatile arabayla çıkarız, yeni olsa ne güzel olur’ diye. Sonra yine geçiyor esinti. Bu arada bunu dile getirmek biraz ayıp olacak ama gözüme kestirdiğim otomobillerle ilgili finans sorunum da yok. Alırmış gibi yaparak, inandırıcığılımı kaybedeceğim korkum o.

Böyle diye diye benim emektarın yaşını 10, kilometresini 150 bine getirdim zaten. Şeytan diyor motoru sıfırlayana kadar devam et…

Ah şu sol ayak bileğimin güzel hatırı olmasa. İsyan ediyor artık otomatik  şanzımanlı bir modele geç diye.

Zor iştir bir otomobil seçmek. Daha doğrusu seçmek kolaydır da satın almaya karar vermek zordur.

Önce bir bilene sorarsınız. Ben de sordum ne yalan söyleyeyim. Ama nafile çabalar bunlar. Çünkü her bilenin kendine göre bir yanıtı ve yorumu vardır. Her satın alanın da, sonrasında ‘dır dır’ edeceği bir şeyler… Standart bir tavsiye alamazsınız kimseden. Mesela epeyce işin içinde olan bir arkadaşımdan, C’den rol çalabilecek B segmentinden bir otomobil tavsiyesi istemiştim de, bana yüzü E’ye bakan D segmentinde bir otomobil önermişti. Sağol sevgili arkadaşım ben nasıl akıl edemedim o otomobili almayı?! – Evet, otomotiv editörü olarak otomobiller hakkında her şeyi bilecek değiliz ya.-

Bu sürecin bir yerlerinde ikinci el mi alsam diye aklınızdan geçirirsiniz ve onu da sorarsınız. Dükkanda ne varsa o tavsiye edilir genellikle. Bana en son 67 bin liraya 2012 model bir Volkswagen Jetta önerdi bir tanıdık. Dükkanda mevcut tabii. Jetta’ya yüklenen bu kadar anlam nedir bu arada? 67 bin lirayı ikinci el bir otomobile vermek, bence iyi bir fikir değil…

Ben daha işin içinden çıkamamışken, bir arkadaşım ‘neden kiralamıyorsun’ diye öneri-soru karışımı bir şey söyledi.

Bir bu eksikti, sen de karıştır kafamı…  

Sorun benim kararsızlığım değil, yavaş yavaş bunu fark ediyorum. Sonunda kendime teşhisi koymaya başlıyorum sanırım: Sorunum ‘hangi otomobil’değil, ‘alsam mı almasam mı’ noktasında kilitleniyor. Neyse ki çoğunluk benim gibi düşünmüyor. Herkes böyle düşünse vay haline piyasanın…

Ben otomobil almak istiyorum ama bu kadar para vermek istemiyorum. Çünkü böylesine aptal bir vergilendirme sisteminde aptal yerine konmuş hissetmekten alamıyorum kendimi. Ki  benim almak istediğim otomobilin vergisi en düşük dilime giriyor. Creme de la creme değil yani. Bildiğin halk arabası. Bir otomobile yüzbinlerce lira verenler kendilerini nasıl hissediyorlar bilemiyorum.  ‘Yahu’ diyorum ‘Aynı otomobili Avrupa’dakiler neredeyse yarı fiyatına alıyor.’ Bu düşüncenin sonu yok, onu da biliyorum. Bir gün kalktığımızda ‘Sürpriz, vergileri indirdik’ haberini duyma ihtimali şu konjonktürde tabii ki sıfır. O kadar paranın üzerine biraz daha ekler, bilmem ne köyünde 2-3 dönüm arsa alırım diyorum. Gerçi onu da yapmıyorum ama olsun düşüncesi bile terapi etkisi yapıyor… 

Yine aralık ayını mı beklesem acaba!

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.